2 sonuçtan 1 ile 2 arası
  1. #1
    www.siirtliler-board.net Array
    Üyelik tarihi
    07.04.2009
    Mesajlar
    3.362
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart islamda görgü kuralları

    Görgü kuralları; toplumların inanç, eğitim, ekonomik güç, teknolojik seviye, örf ve âdetlerine göre farklılıklar gösterir. Dünyadaki toplumların görgü kuralları, değişik olabildiği gibi, zamanın geçmesi ve teknolojik ilerlemeler de bazı görgü kurallarını kaldırıp, yerlerine yenilerinin konulmasına sebep olur.

    Görgüden maksat; bir toplumdaki insanların birbiriyle münasebetlerinde olgun, medenî davranışlar içinde bulunarak, fert ve toplumun huzurunu, rahatını temin eder. Ayrıca bunlar, çok sık karşılaşılan günlük işlerde bir nizam ve intizamın hâkim olmasını sağlar. Böylece toplum, belli bir rahatlığa kavuşur.

    Türkler, Müslüman olmadan önceki hayatlarında görgüye çok önem vermişlerdir. Obalardan meydana gelen göçebe Türk boyları, beşeri münasebetlerini organize eden seviyeli ve ciddi görgü kuralları geliştirmişlerdir. Diğer bir adı töre olan bu davranışlar, örf ve âdetler olarak toplumda uyulan kurallardır. Uymayanlar çeşitli cezalara çarptırılırdı. Müslüman olduktan sonra, eski inanışlarının yanı sıra, görgülerinden dinimize uygun olmayan tarafları da bırakarak uygun olan davranış şekilleri almışlar, uygun olanlarını ise dinin verdiği aşk ve şevkle iyice pekiştirmişlerdir. Bu bakımdan milletimiz arasında yakın zamana kadar bu kurallar, âdeta yazılı olmayan birer kanun hüviyetini muhafaza etmiştir. Böylece seviyeli, huzurlu ve sistemli bir toplum hayatı yaşanmıştır. Bugün milletimizin çocuklarına büyük bir ihtimamla öğrettiği görgü kurallarının çoğu, asırlar öncesinden gelmektedir. Bunlar kısaca şöyledir:

    Türk âilesinde evin reisi babadır. Âile fertleri babanın verdiği kararlara uyar ve onun arzu ve isteklerini yerine getirir. Anne, âilenin en saygıya lâyık varlığıdır. Evin iç düzeni ondan sorulur. Çocuklar, her zaman şefkat ile bakılır, iyi yetişmeleri için itina edilir. Dede ve ninelerin de beraber olduğu âilelerde, onların söz hakkı ve kararları daha önce gelir. Görgünün esasını büyüklere saygı ve itâat, küçüklere şefkat ve merhamet teşkil eder. Bu bakımdan her görgü kuralı bu temele göre şekillenmiştir.

    Evde küçükler büyüklerin yanında daima edepli bulunur. Yanlarına izin alarak girer ve çıkarlar, kendilerine söyleneni dikkatle dinlerler. Büyüklerin sözüne izin almadan karışmazlar ve sözü lüzumsuz yere uzatmazlar. Kendilerine hitap edildiğinde, “Buyurun efendim” diye karşilik verirler.

    Ana babanin yatak odalarina, kapiyi vurup izin almadan girmezler. Kardeşler, birbirine bagli ve saygilidir. Abi, abla şefkatle doludur, kendilerini küçükler karşisinda mesul hissederler. Küçükler de büyük kardeşlerine hürmet gösterir, onlarin isteklerini yerine getirirler. Onlarin sözlerini dikkatle dinleyip peki efendim, baş üstüne diyerek cevap verirler. Birbirinin eşya ve oyuncaklarini izinsiz kullanmazlar. Kendilerinde olanlardan birbirine ikram ederler. Kimseyi rahatsiz etmez, gürültü çikarmazlar.

    Misafirlige gitmeden önce ev sahibine haber verilir. Kararlaştirilan gün ve saatte gidilir. Evine girerken, kapinin zilini çalarak veya seslenerek, izin istenir! Izin üç defa olur. Ilkinde ses verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa da ses çikmazsa, üçüncü defa zile basmali, yine ses yoksa, 4 rekat namaz kilacak kadar bekledikten sonra gitmelidir! Kapi aralanirsa, aradigini sormadan önce, kendini tanitmalidir. Evde ev sahibinin gösterdigi yere oturulur. Eşyâlar, tablolar, kütüphanedeki kitaplar izinsiz kullanilmaz. Ne ikram ederse, severek kabul edilir. Ev sahibinin o günkü hâline göre, üzüntü veya sevincine ortak olunur. Onun hoşlandigi konulardan konuşulur. Çok fazla oturulmaz. Evin içinin döşenişi, eşyalarin yeri ve durumu tenkit edilmez. Giderken izin istenir, teşekkür edilir, duâ etmesi istenir ve bize de buyurun denilir.

    Aksırmak hakkında
    Sual: Aksırana ne demelidir?
    Cevap: Selam verenin selamını almak farz olduğu gibi, aksırana da "Yerhamükellah" demek
    Hanefide "Farz"dır. Bu farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Yabancı kadınlara selam vermek ve aksırmalarına duâ etmek caiz değildir.
    Bir toplantıda, bir kimse aksırıp "Elhamdülillah" dese, orada bulunan biri, "Yerhamükellah" demezse, hepsi günah işlemiş olur.
    Biri derse diğerlerinin de söylemesi gerekmez. Söylemeleri ise iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Selamı ve teşmiti yayın!) [İbni Asakir] [Teşmit; aksırıp da, "Elhamdülillah" diyene, "Yerhamükellah" demek,
    hayır ve bereketle duâ etmek demektir.]
    Aksırınca Elhamdülillah veya Elhamdülillahi Rabbil-âlemin veya Elhamdülillahi ala külli hâl demeli, bunu duyan müslüman da,
    Yerhamükellah demelidir! Daha sonra aksıran Yehdina ve yehdikümullah demelidir! Orada bulunan başka biri de aynı duâyı söyleyebilir. (R.Muhtar)
    Aksırma ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali:
    (Aksırmak Allahtan, esnemek şeytandandır.) [Tirmizî]
    (Müslümanın müslüman üzerindeki beş hakkından biri aksırıp Elhamdülillah diyene, Yerhamükellah diye teşmit etmektir.) [Buharî]
    (Aksırıp elhamdülillah diyene yehdikümullahü ve yuslihu baleküm de) [E.Davüd]
    (Aksırınca Elhamdülillah diyen, 70 türlü belâdan korunur.) [İ.Neccar]
    (Peşpeşe üç defa aksıran müminin imanı kalbinde sabittir.) [Tirmizî]
    (Aksıran hamdetmemişse, hatırlatmak için Elhamdülillah de! Çünkü aksıranın hamdetmesi her derde devadır.) [Deylemî]
    (Duâ ederken aksırmak, duânın kabulüne işarettir.) [Taberânî]
    (Aksırınca "Elhamdülillah" diyen gözağrısı görmez.) [Taberânî]
    (Aksıranı teşmit etmek, diş ve kulak ağrısından korur.) [Şira]
    (Aksırandan önce, "Elhamdülillah" diyen yan ağrısı görmez.) [Taberânî]
    (Konuşurken aksırmak, adaletli bir şahittir.) [R.Muhtar] [Konuşanın doğru söylediği anlaşılır.]
    Nezle ve Aksırma
    Sual: Nezle olan, üçten fazla aksırsa, her aksırışta Elhamdülillah dese caiz olur mu?
    Cevap: Caizdir. Böyle nezle olan kimseye (Elhamdülillah) derse bir defa (Yerhamükellah) denir. Bundan sonra Elhamdülillah dese de, yerhamükellah demek gerekmez. Dense de mahzuru olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Aksıranı 3 defaya kadar teşmit et. Daha sonra ister et, ister etme!) [Tirmizî]
    (Arkadaşın aksırınca üç defaya kadar teşmit et, daha fazla aksırırsa nezle olmuş demektir.) [Ebu Dâvud]
    Esnemek ve Aksırmak
    Sual: Çok kuvvetli aksırıyor ve anormal şekilde esniyorum. Mahzuru var mıdır?
    Cevap: Uykusuzluk veya asabiyetten ileri gelenler hariç, esnemek iyi sayılmaz. Esnerken ağzı, dudağı ısırarak kapamak mümkün olmazsa, sol elin dışı ile kapatmalıdır! Aksırırken de, çok ses çıkmaması için ağzı kapamaya çalışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Kuvvetli aksırmak ve esnemek şeytandandır.) [İbni Sünni]
    (Esnerken ağzını kapat!) [Müslim]
    (Genirirken, aksırırken yükselen sesten şeytan hoşlanır.) [Beyhekî]
    Helada Aksırmak
    Sual: Helada iken aksıran Elhamdülillah der mi?
    Cevap: İçinden söyler veya heladan çıkınca "Elhamdülillah" der. (Halebi)

    Davete İcabet

    Sual: Ziyafetlere, davetlere, mesela düğün yemeğine gitmek vacip mi, sünnet mi? Davet edilince, gitmemek günah mıdır?

    Cevap: (Buharî)deki hadis-i şerifte, (Davete icabet etmiyen, Allah ve Resulüne isyan etmiştir.) buyuruluyor. Âlimler bu hadis-i şerifi açıklamış, her çeşit davete icabet etmenin vacip değil, sünnet olduğunu bildirmişlerdir. (Menahic-ül-ibad)

    Düğün yemeğine çağırılınca gitmek de sünnettir. Bazı âlimler vacip demişlerdir.

    Yalnız, günah işlenmiyorsa gitmek sünnettir. Şartlardan biri noksan olan ziyafete gitmek sünnet değildir.

    Mesela, yemek riya ve şöhret için değilse, helal maldan hazırlanmışsa, içki, çalgı ve benzeri günah olan şeyler yoksa, zengin-fakır ayrımı yapılmadan herkes davet edilmişse, böyle davete, sünnet olduğunu düşünerek gitmeli, karın doyurmayı ve başka şeyleri düşünmemelidir.

    Süfyan-ı Sevri hazretleri buyuruyor ki:

    (Allah rızası için niyet etmeden yemeğe davet edene, bir günah yazılır. Böyle niyet etmeden gidene de, iki günah yazılır)


    Toplum ve Görgü Kuralları

    Sual: Toplum yaşayişinda görgü kurali olarak nelere dikkat etmeliyiz?

    Cevap: Müslüman, edepli, görgülü, nazik, kibar, güler yüzlü olmali, efendim demeden konuşmamalidir! Edep; güzel terbiye, iyi davraniş, güzel ahlâk, haya, nezaket, zarafet demektir. Edep, hiçbir hirsizin çalamadigi güzel bir ziynettir. edep, insanla hayvani ayiran farktir.

    Hazret-i Ömer, (Edep, ilimden önce gelir) buyurdu. Ibni Mübarek hazretleri ise, (Her ilmi bilen bir âlimin, edebinde noksanlik varsa, onunla görüşmemek kayip sayilmaz. Fakat edepli biri ile görüşemezsem üzülürüm) buyurdu.

    Edepli kimselerin görgülerinden bazilari şöyledir:

    Sokakta: Sokaga tükürmek, çöp atmak, geliş geçişe mâni olmak, tiksindirici çirkin şeyler birakmak, görgüsüzlüktür. Ihtiyar, kadin ve hastalara her zaman öncelik verilir. Ihtiyaçlari varsa yardimci olunur.

    Yürürken: Pek yavaş veya pek hizli ve büyüklenerek yürümemelidir! Kur’an-ı kerimde, (Böbürlenerek yürüme) buyuruldu. Yolda, büyük bir zat veya bir âlim ile beraber giden kimse, onun önünden ve solundan değil, sağından yürür.

    Taşıma araçlarında: İnip binerken itişmek, sıra olan yerlerde sırasını beklememek çirkin davranıştır. Gençler; yaşlılara ve hastalara yer verir. Peygamber efendimiz, (Büyüklerini saymayan bizden değildir) buyuruyor. Günümüzde bazı gençler, yer vermemek için uyur numarası yapıyor, volkmen dinliyor. Ecdada layık torunlar olmaya çalışmalıyız.

    Alışverişte: İzin almadan satıcının malına dokunulmaz. Malın görünüşünü, kalitesini bozacak şekilde ellenilmez ve bakılmaz. Fiyat konusunda fazla ısrar edilmez. Alınsa da alınmasa da teşekkür edilir. Satıcı müşterisinin memnun olacağı hal ve harekette bulunur. Malını almayanlara kızmaz, darılmaz, aleyhlerine olacak bir sözü arkalarından da söylemez. Alışverişte her iki taraf birbirlerini aldatmaktan uzak durur.

    Toplu yerlerde: Düğün, cenaze ve bayramda daha hassas, nazik ve kibar olunur. Yere ve zamana göre uygun tavır takınılır. Cenazede, cenaze sahiplerinin üzüntüsünü paylaşılır, maddî ve mânevî üzerine düşen yardım yapılır, tesellî edici söz ve davranışlarda bulunulur. Yakınlarını kaybedenlere daha yakın davranılır. Düğün ve bayramlarda her zamankinden daha fazla güler yüzlü, neşeli, nazik, ikram edici olmak, büyüklere ve küçüklere uygun hediyeler vermek, gönüllerini ve duâlarını almak, görgülerimiz arasındadır. Görgüde, eliyle ve diliyle başkalarını incitmemek esastır.

    Komşulukta: İyi geçim, karşılıklı yardımlaşma, dert ve sevinçlerine iştirâk, her karşılaştıklarında selâmlaşma, hal hatır sorma, birbirinden isteklerini imkan ölçüsünde temin etme önemli görgü kurallarındandır. Gürültü, çöp, pislik, rahatsız edici koku ve benzeri şeylerle komşuları rahatsız etmek hiç hoş karşılanmaz. Komşu kadın ve çocuklarına ayrı bir îtinâ, hürmet ve şefkat gösterilir.

    Misafirlikte: Misafire ikram etmelidir! Peygamber efendimiz, (Allaha ve kıyamete inanan, misafirine ikram etsin) buyurdu. Misafire ikram, ona karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır. Yemek için külfete girmemeli, hazırda ne varsa, onu ikram etmeli. Peygamber efendimiz, (Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur. Misafirini üzen Allahı üzmüş olur) buyurdu. Hz. Ali, (Dostların kötüsü, senin için külfete giren, seni özür dilemeye mecbur bırakandır) buyuruyor.

    Misafirden hizmet beklememeli! Peygamber efendimiz, (Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir) buyurdu. Bir arkadaş anlattı: (Bir haftadır evimizde misafir kalan samimi arkadaşıma, “Bizim hanım, bir iş için dışarı çıkmıştı. Ben namaz kılana kadar sizin hanım, sofrayı hazırlarsa, çok makbule geçer” dedim. Daha sonra, bu sözüme çok gücendiklerini öğrendim. Bu acı tecrübe misafirden hizmet beklemenin doğru olmadığını göstermektedir.)

    Misafir, ev sahibinin gösterdiği yere oturmalı, ona itiraz etmemelidir. Peygamber efendimiz, (Bir arkadaşın yanına gidince, oradan ayrılana kadar, o arkadaş senin emîrindir) buyurmaktadır.

    Hasta ziyaretinde: Ziyarete yeni elbise ile değil, her gün giydiği elbise ile gitmelidir! Giderken meyve veya çiçek gibi bir hediye götürmek iyi olur. Hastaya bakmayıp, sağa sola veya önüne bakmak uygun olmadığı gibi, devamlı olarak hastanın yüzüne bakmak da uygun değildir. Hastanın yanında asık suratlı durmamalı, güzel şeylerden bahsetmeli, iyileşmesi için duâ etmelidir!

    Okulda: İlme son derece büyük önem veren Müslüman, ilim yuvası olan okullardaki görgü üstünde de titizlikle durmuşlardır. Çok kıymetli bir varlık olan öğretmenin sözleri dikkatle dinlenir ve bir şey istediğinde, “Peki efendim” gibi sözlerle cevap verilir. Talebeler arasında birbirine saygısızlık yapılmaz. Kaba hareket yapılmaz. Tahta, sıra, harita gibi ders âletleri tahrip edilmez. Kimsenin bedenî ve rûhî kusurlarıyla alay edilmez, küçük görülmez, tahkir edilmez. Ders içinde ve dışında öğretmenle konuşmada saygılı hareket edilir. Dinimizde öğretmen (hoca) hakkı, ana baba hakkından önce gelir.

    Telefonda: Telefon eden, karşı taraf ahizeyi kaldırınca, önce kendini tanıtmalıdır! Osman Ünlü hoca, beni evden arayınca, her seferinde, ahizeyi kaldırır kaldırmaz, daha bizim, (Buyurun efendim) dememizi beklemeden, (Ben Osman Ünlü’yüm) der, maksadını kısaca anlatır, konuşmayı uzatmaz. Bunun için, telefon eden, önce kendini tanıtmalı, kısa ve öz konuşmalı, dakikalarca sohbet etmemeli ve efendimsiz konuşmamalıdır! Her yerde, her zaman, hep nazik ve kibar olmalıdır. Argo ve nahoş konuşmamalıdır. Bazı santrallerde, şunu bağlar mısınız diye sorunca, Peki efendim denmiyor, “Ayrılmayın” deniyor. Telefon eden niçin ayrılsın ki? Bir de, hı hı diyorlar. Tanımadık bir insana karşı bu uygun değildir. Telefon santrallerinde çalışan görevliler, bu yönden de bilgilendirilmelidir.

    Konuşurken: Konuşanın sözünü kesmek nezaketsizliktir. Hadis-i şerifte, (Arkadaşı konuşurken susmak mürüvvettendir.) buyuruldu. Mürüvvet; insanlık, yiğitlik, iyilik cömertlik faydalı olmak gibi manalara gelir ki, hallerin en güzeline riayet etmek demektir.

    Mektup yazarken: Mektup, kısa ve öz olmalı, maksadı iyi anlatmalı. Büyüklere, ilim sahiplerine, mektup yazarken daha edepli olmalıdır. İmam-ı Rabbanî hazretleri, hocasına gönderdiği mektuplar çok sade idi. Talebelerine veya suâl soranlara yazdığı mektuplarda, hamdli, salevatlı yazardı.

    Eve girerken: Evimize Besmele ile ve İhlas suresini okuyarak girmeliyiz! Sağ ayakla içeriye girip, selam vermeliyiz! Her işe Besmele ile başlamaya alışmalıdır!

    Birinin evine girerken, izin istemek gerekir. Kapının zilini çalarak veya seslenerek, izin istemelidir! İzin üç defa olur. Birincisinde ses verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa da ses çıkmazsa, üçüncü defa zile basmalı, yine ses yoksa, dört rekat namaz kılacak kadar bekledikten sonra gitmelidir! Kapı aralanırsa, aradığını sormadan önce, kendini tanıtmalıdır! Fatih’te oturan Abdullah bey, Ahmet bey isimli bir arkadaşa, (Akşam bize gel, sana bir şey verecegiz) der. Ahmet bey, akşam olunca, Abdullah beyin evinin zilini çalar. Içeriden, buyurun diye bir ses gelir. (Abdullah bey evde mi) der. Üsküdar’a, Kâmil beylere gittiği söylenir. O da, Üsküdar’a gider. Abdullah bey, Ahmet beyi görünce, (Sen bizim eve gidince, kendini tanıtmadın mı) der. O da, hayır der. (Kendini tanıtsaydın sana bir paket vereceklerdi) der. Ahmet bey, kapının zilini çalınca, kendini tanıtma edebini bilmediği için, tekrar Fatih’e gitmek zorunda kalır.


    İffetli olmak

    Sual: İnsana en büyük zarar, kötü arkadaştan gelir. Kötü arkadaşlarla düşüp kalkan, kılavuzu karga olan nasıl her zaman temiz olabilir?

    Cevap: İyi insanlarla beraber olan kimse, bir müddet onlar gibi iyi iş yapmasa bile, onların yanında kötülük edemez. Hadis-i şerifte, (İnsanın dini arkadaşının dini gibidir.) buyuruluyor. (Tirmizî)

    Şu hâlde yapılacak iş, arkadaşlık edilen kimselere dikkat etmek ve kötü arkadaşlardan uzak durmaktır. Namuslu, iffetli yaşamak isteyene cenab-ı Hakkın bunu nasip edeceği din kitaplarında yazılıdır. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (İffet talep edeni, Allahü teâlâ iffetli kılar.) [Hakim]

    İffetli olan, aile efradının da iffetli olmasını ister. Onları da kötülükten korur. Kendisi kötü olursa, birgün çoluk çocuğu da Allah saklasın kötü yollara düşebilir. Çocuklarının iffetsiz olmasını hangi ana-baba isteyebilir? Çocuklara iyi örnek olmak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (İffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur. Ana-babanıza ihsan ederseniz, çocuklarınız da size ihsan eder!) [Taberânî]

    (Kötülükten korunmak için, nikahlı yaşamak ve iffetli olmak gerekir.) [İbni Asakir]


    Kötülükten Korunmak İçin

    Kur'an-ı kerimde de namaz kılanın her kötülükten korunacağı bildiriliyor. Herkes ne ekerse onu biçer. Rüzgar eken, fırtına biçebilir. İyilik eden de iyilik biçer. Hem Allahü teâlâ çok merhametlidir. Bir tohuma, bire on ve daha fazla mahsul verir. İyilik yönünden bir adım atana çok şeyler ihsan eder. Günahlarına pişman olup özür dileyenin günahlarını affeder. Yeter ki insan hatasını bilip özür veya af dilemesini bilsin! "Ben artık mahvoldum, Allah beni affetmez" diye düşünmek çok yanlış ve çok tehlikelidir.

    Gayrı meşru işler, dünyada insan için yüzkarasıdır. Ahırette ise, azabı çok şiddetlidir. "Ben ölmem" veya "Cehennem ateşi bana zarar vermez." diyen varsa, dilediği kötülüğü işlesin! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Ahıret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtac olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!) [Eyyühel veled]
    Öleceğine inanan ve öldükten sonra başına gelecekleri düşünen, nasıl kötülük işleyebilir?

    Hediyeleşmenin önemi

    Sual: Fakirin verdiği hediyeyi, zenginin kabul etmesi uygun olur mu?

    CEVAP: Hediyeleşmenin dinimizdeki yeri büyüktür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (Bir arkadaşınızı seviyorsanız, sevdiğinizi ona bildiriniz!) [Hakim]

    Sevgiyi, hediye ile bildirmek, dili ile bildirmekten daha kolay ve daha mühimdir. Bir arkadaşa (Seni seviyorum) demek zor olabilir veya yanlış anlaşılabilir. Şimdi bazı gayri meşru işler yaptırmak için hediye adı altında rüşvet veriliyor. Hediye verenin böyle bir art niyeti olmadığı biliniyorsa, verilen hediyeyi geri çevirmek uygun değildir. Aişe validemiz, kendisi muhtaç bir kadının hediyesini kabul etmeyince Peygamber efendimiz (O kadın muhtaç olsa da hediyesini kabul etmeliydin. O hediyeyi alıp karşılığında daha fazla birşey vermeliydin!) buyurdu.

    Sahabeden bir zat, verilen hediyeyi kabul etmeyince, Resulullah efendimiz, sebebini suâl etti. O zat da, (Ya Resulallah, birinden birşey alan kimsede hayır olmadığını bildirdiğiniz için almadım) dedi. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (O istemek suretiyle alınan şeylere mahsustur. Fakat siz istemediğiniz hâlde, size verileni alınız!) [İ.Malik]

    Şu hâlde verilen hediyeyi sebepsiz geri çevirmemelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:


    (Davete icabet edin, hediyeyi reddetmeyin!) [Buharî]

    (Bir kimse, istemediği, peşine düşmediği hâlde kendisine bir hediye verilirse, kabul etsin! Çünkü o, Allahü teâlânın kendisine gönderdiği bir rızıktır.) [Hakim]

    (Hediye, Allahın gönderdiği güzel bir rızıktır. Hediyeyi kabul edin ve karşılığında daha güzelini verin!) [H.Tirmizi]

    (Hediyeyi reddeden, Allahın verdiğini reddetmiş olur.) [Ramuz]

    Hediyeleşmek aradaki dostluğu, sevgiyi artırır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Hediye gönül alır, hoşnutluk verir, düşmanlığı giderir.) [B.Arifin)]

    (Müsafeha edin, müsafeha kini, kırgınlığı giderir. Hediyeleşin, çünkü hediye, sevgiyi artırır, düşmanlığı giderir.) [İbni Asakir]

    (Hediyeleşin, çünkü hediye, aradaki muhabbeti artırır.) [Beyhekî]

    (Hediyeleşin, çünkü hediye, dostluğu artırır, kini, düşmanlığı giderir.) [Taberânî]

    Verilen hediyeye karşılık bir hediye vermeye çalışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Hediye verene, siz de hediye verin! Eğer verecek birşey bulamazsanız, onun için duâ edin ki hediye karşılıksız kalmasın!) [Nesâî]

    (Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür olur. İyiliği gizliyen nankörlük etmiş olur.) [Ebu Dâvud]

    (İnsanlara teşekkür etmiyen, Allaha şükretmemiş olur.) [Tirmizî]

    Hediye, muhakkak bir mal vermekle olmaz. Selam vermek, gönül alıcı bir söz söylemek, duyduğu faydalı bir şeyi anlatmak da hediye olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:


    (Mümini sevindireni Allahü teâlâ sevindirir.) [İbni Mübarek]

    (Bir arkadaşın hidayetinin artmasına vesile olacak veya onu tehlikeden kurtaracak bir söz söylemekten daha iyi hediye olmaz.) [Ebu Yala]

    (Hediyenin, ihsanın en faziletlisi, hikmetli bir sözü öğrenip başkasına öğretmektir ki, bu da halis bir niyetle bir sene ibâdet etmekten daha sevabdır.) [İbni Asakir]


    Kalbi Yumuşatmak İçin

    Katılaşan kalbleri korku veya şükür halindeki gözyaşı ile yumuşatmak gerekir. Kur'an-ı kerimde şükredilmesi emredilmektedir:

    (Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) [Bekara 152]

    [Nankörlük, şükretmemek, nimetleri Allahü teâlâdan bilmemek demektir.]

    (Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.) [İbrahim 7]

    (Kullarımdan şükreden azdır.) [Sebe 13]

    Hadis-i şerifte de (Kıyamet günü "Şükredenler gelsin!" diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her halükarda Allaha şükredenlerdir.) buyuruldu. (İ.Gazali)


    Misafire Çeşitli Yemekler Vermek

    Sual: Bir çeşit yemek yemenin sünnet ve sıhhat için daha iyi olduğu söyleniyor. Misafirlere çeşitli yemek vermek israf olur mu?

    Cevap: Misafirlere çeşitli yemekler ikram etmek israf olmaz. Misafirperver, mürüvvet sahibi bir zat, sofraya getireceği yemek çeşitlerini yazar misafirlere arz ederdi. Bir âlim buyuruyor ki: Misafirler için sofrada çeşitli yemekler bulundurmak çok hoş olur. Çünkü her insanın tabiatı da farklıdır. Bunun gibi, Allahü teâlâ, insanların istek ve arzularına göre Cennette vereceği nimetlerden onu şöyle:

    1- Manzara hayranları için (Altlarından nehirler akan Cennetler) [Talak 11]

    2- Giyimi, kuşamı sevenler için (Cennetteki elbiseleri ipektir.) [Hac 23]

    3- Zineti sevenler için (Orada, altın bilezikler takarlar.) [Kehf 31]

    4- Et gibi yiyecekleri sevenler için (İstedikleri cinsten kuş etleri) [Vakıa 21]

    5- İçecekleri, sütleri, temiz şerbetleri sevenler için (Cennette temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır.) [Muhammed suresi 15], (Tertemiz şarap içerler) [İnsan 21]

    Kur'an-ı kerimde, Cennet ehline verilecek "Şeraben tahura" diye buyurulan "Temiz şarap" tan maksat, temiz bir içecektir. Türkçe şurup, meşrubat denebilir. Alkollü olan şarap ile bir alakası yoktur. Cehennemdeki zakkum ile dünyadaki zakkum ağacının da bir benzerliği yoktur. Sadece isimleri aynıdır. Cennetteki altın, gümüş, süt, su gibi şeylerin dünyadakilerle yalnız isim benzerliği vardır.

    6- Hizmet edilmekten hoşlananlar için (Çeşitli hizmetçiler onların etrafında divan dururlar.) [Tur 24]

    7- Mağfireti sevenler için (Sizi, mağfiret etmek için çağırıyor) [İbrahim 10]

    8- Meyveleri sevenler için (Canlarının istediği meyveler vardır.) [Mürselat 42]

    9- Allahın rızasını istiyenler için (Allahın rızası ise en büyüktür.) [Tevbe 72]

    10- Arzusu Allahü teâlâyı görmek olanlar için (Güzel amel işliyen müminlere Cennet ve bir de fazlası [Allahın cemalini görmek] var.) (Yunus 26) [Şira]




    Misafirin görevleri Sual: Misafir, ev sahibine karşi nasil hareket etmelidir?

    Cevap: Misafirin gözetmesi gereken edeplerden bazilari şunlardir:

    1- Davete geç kalmamali, erken de gitmemelidir. Giderken, biraz yiyip gitmek sünnettir. Sirf yemek için degil, ev sahibini memnun etmek için gittigi belli olmalidir!

    2- Misafir, sagina soluna bakmamali, sikinti vermekten çekinmelidir. Ev sahibinden izinsiz bir başka misafire birşey ikram etmemelidir! Ev sahibinin gösterdigi yere oturmali, izinsiz nafile oruç tutmamali ve ev sahibi teklif etmeden imam olmamalidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Misafir, evin başköşesine oturmasin!) [Müslim]
    (Misafir, ev sahibinden izinsiz [nafile] oruç tutmasin ve gösterilen yere otursun! Çünkü ev sahibi evinin âdetini daha iyi bilir.) [Ibni Asâkir]
    (Misafir olan bir kimse, ev sahibine imam olmasin!) [Tirmizî]
    3- Sofraya edepli bir şekilde oturmali ve bu edebi sonuna kadar muhafaza etmeye çalişmalidir! Resul-i Ekrem efendimiz, yer sofrasina bazan diz çöker, bazan da sag ayagini bükerek sol ayagi üzerine oturup buyururdu ki:
    (Yemek yerken yaslanmam! Ben Allahin kuluyum; kul nasil yerse öyle yer, öyle otururum.) [Buhârî]
    Yemek yerken yaslanmak günah degildir. Başkalarinin yaninda mazeretsiz yaslanmak edebe aykiridir.

    4- Gelen yemekte kusur bulmamali. Bir kusuru olsa da söylememeli. Mesela yemegin tuzu fazla veya noksan olsa, yahut yemekten hoşlanmasa, bir şey dememeli, begenmedigini belli etmemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Misafirin, gelen yemegi begenmemesi, ona şer olarak kâfidir.) [Ibni Ebiddünyâ]

    5- Misafir, arzu ettigi şeyleri istememeli, gelen ile iktifa etmeli, “Şu var mi” diye belli bir yemek istememelidir! Eğer ev sahibi, birkaç yemek ismi sayıp (Hangisini hazırlıyalım) diye sorsa, külfetten uzak, sıkıntıya sokmıyacak şekilde daima kolay, ucuz ve zahmetsiz olanını tercih etmelidir! Peygamber efendimiz, muhayyer bırakıldığı iki şeyden, daima hafifini, kolay olanını tercih ederdi. (Buhârî)

    Atalarımız, (Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.) buyurmuştur. Ekmeğe hürmet gerekir. Ekmeğe hürmet, ona katık aramamaktır. İnsanı ayakta tutan ve ibâdet etmeye imkan veren her yemek, berekettir; onu beğenmemek doğru olmaz. Sadece ekmekle sirke verilse küçümsenmemelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Bir evde ekmeğe katık olarak sirke varsa, bu ev yoksul sayılmaz.) [Tirmizî]

    (Ya Rabbi, sirkeye bereket ver. Sirke, ne güzel nimettir. Benden önceki enbiyanın katığı da sirke idi. Sirke olan evin, başka katığa ihtiyacı yoktur.) [İbni Mace]

    6- Ev sahibinin veya oradaki diğer misafirlerin hoşuna gitmeyecek hareketlerde bulunmamalı, tiksinti verecek hareket ve sözlerden uzak durmalıdır.

    7- Dinî inanışı, siyasî görüşü farklı olsa da, ev sahibini veya oradakileri üzecek sözler söylememelidir.

    8-Misafir, gereği gibi ikram yapılamamış olsa da, gönül hoşluğu ile ve memnuniyetini ifade edecek şekilde ayrılmalıdır! Mesela (Çok memnun olduk, Allah razı olsun, evinizde oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyi insanlar yesin!) gibi duâ etmesi sünnettir. (Tirmizî)

    Peygamber efendimiz, kendisi ev sahibine, en güzel duâlarda bulunur ve müslümanlara da, (Ev sahibine bereketle duâ edin) buyururdu. (Beyhekî)

    Böyle yapmak, çok az da olsa bir iyiliği küçük görmemek güzel ahlâkın alametidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (Mümin, güzel ahlâkı ile, gündüzü oruçla, geceyi ibâdetle geçirenlerin derecesine yükselir.) [Tirmizî]

    9- Ev sahibinden izinsiz veya habersiz evi terk etmemelidir! Peygamber efendimiz, böyle habersiz gitmeyi, hiç uygun görmezdi. Giderken de yine ev sahibine duâ etmelidir.

    10- Yatılı olarak giden misafir, ev sahibine ağırlık vermemek için, zaruret yoksa, üç günden fazla kalmamaya, yük olmamaya gayret etmelidir!
    Eğer ev sahibi samimi olarak ısrar ederse, daha fazla kalınabilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Misafirlik üç gündür. Fazlası sadakadır. Misafirin, ev sahibini sıkacak kadar çok kalması helal değildir.) [Buhârî]



    ŞÜKÜR


    Şükür Nedir?

    Şükür, İslâmiyete uymak demektir. Dinimizin emirlerine uyan şükretmiş olur.

    Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama buyurdu ki: (Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ. Gazalî]

    Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri
    Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor.) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür. Hatta vasıtalara şükür de şükür olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (İnsanlara teşekkür etmiyen Allaha şükretmemiş olur.) [İ. Ahmed]

    İnsan, bir hasta veya sakat görünce, kendisinin böyle bir derde müptela olmadığı için şükretmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahü teâlâya hamdolsun ki beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı." derse, nimetin şükrü olur.) [Beyhekî]

    Nimete şükredince, hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olur. Hadis-i şerifte (Az veya çok bir nimete kavuşan, "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir.) buyuruldu. Şükredenden Allahü teâlâ razı olur. Hadis-i şerifte, (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden Allahü teâlâ razı olur.) buyuruldu.

    Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur:

    1- Bir nimet gelince bunu Allahtan bilip şükretmek.

    2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.

    3- Verilen nimetten istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.

    Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allaha hamdeden şükretmiş olur.) [T. Gafilin]

    Uzuvların Şükrü

    Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azalarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet etmek, dil ile hamdetmek, şükrünü açıklamaktır. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.

    İmam-ı Mücahid hazretleri Nahl suresinin (Onlar, Allahın nimetini bilip itiraf ederler. Sonra da onu inkar ederler.) mealindeki 83. ayet-i kerimesini (Onlar, nimetlerin Allahtan olduğunu bilirler. Fakat "Bu nimetleri biz kazandık veya bize miras kaldı" diyerek nankörlük ederler.) diye tefsir etmiştir.

    Nimete şükür

    Sual: Nimete şükür nasıl olur?
    Cevap :İmam-ı Rabbanî hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:

    İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya gücü yettiği kadar şükretmesi insanlık vazifesidir. Aklın emrettiği bir vazife, bir borçtur. Fakat, Allahü teâlâya yapılması icab eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünkü, insanlar, çok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü teâlâ ise, hep var, sonsuz vardır. Ayıplardan, kusurlardan uzaktır. Bütün üstünlüklerin sahibidir. İnsanların Allahü teâlâya hiçbir bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Böyle aşağı kullar, öyle bir yüce Allahın şanına yakışacak bir şükür yapabilir mi? Çünkü çok şey vardır ki insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat Allahü teâlâ, bunları beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmeyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun için insanlar, kendi kusurlu akılları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarayan vazifeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir.

    İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb ile ve dil ile ve beden ile yapmaları ve inanmaları gereken şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine (İslâmiyet) denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberlerinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. (c.3 m.17)

    Şükrün önemi

    Şükür ile ilgili ayet-i kerimeler çoktur. Mesela Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

    (Allahtan sakının ki şükredebilesiniz.) [Nisa 123]

    Allahü teâlâ şükredene bol bol nimet verir. (Fatır 30)

    İbrahim aleyhisselam, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu seçip doğru yola iletti. (Nahl 121)

    Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi için bir çok hayvan yaratmıştır. Bu hayvanları insanların emirlerine amade kılmıştır. Kimine binilir, kiminin etinden, sütünden vesairesinden istifade edilir. (Yasin 71-73)

    Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Hac 36)

    Allahü teâlâ, insanlara bol nimet vermiştir; fakat insanların çoğu şükretmez. (Bekara 243, Yunus 60, Neml 73, Mümin 61)

    Allahü teâlâ, çeşitli nimetler verdiğini, fakat şükredenlerin az olduğunu, az şükredildiğini bildiriyor. (Secde 9, Sebe 13, Araf 10, Müminun 78, Nahl 78, Mülk 23)

    Kıymetli şeyler ekseriya az olur. Mesela altın pek çok olsa, bu kadar kıymeti olmaz.

    Azların kıymetli olduğunu bildiren ayet-i kerimelerden birkaçı şöyle:

    Emrimiz gelip, tandırdan sular kaynamaya başlayınca, [Hz. Nuha] "Her cinsten birer çifti ve aleyhine hükmedilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir." dedik. Pek azı, onunla beraber iman etmişti. (Hud 40)

    İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da çok azdır! (Sad 24)

    İsrailoğullarından, "Allahtan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin" diye söz almıştık. Sonra pek azınız müstesna, sözünüzden döndünüz. (Bekara 83)

    İnkarlarından dolayı, Hak teâlâ, onları lânetlemiştir. Onların pek azı inanır. (Bekara 88)

    Allah yolunda savaşacaklarını söylemişlerdi ama savaş onlara farz kılınınca, azı hariç, yüz çevirdiler. (Bekara 246)

    Nice az topluluk, çok topluluğa Allahın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir. (Bekara 249)

    Allahın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız. (Nisa 83)

    İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün, yine de sen, onları affet ve aldırış etme! Allahü teâlâ, iyilik edenleri elbette sever. (Maide 13)

    Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar. (Tevbe 82)

    Günahlarımızı düşünerek elbette üzülmemiz, ağlamamız gerekir. (Az gülsünler) demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir. Müslüman her zaman güler yüzlü olur. Fakat günahlarını düşünerek üzülür ve ağlar.

    İbadete Güvenmemeli

    Nimet umumi olunca, herkese gelince insan bu nimetin kıymetini bilemez. Görmek büyük nimet iken, herkeste göz olduğu için göz nimetine her zaman şükretmeyiz. Gençler; yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlar. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu hâlde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden önce de hayatın kıymetini bilip şükretmelidir.

    Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (Beni İsrailde bir abid var idi. Beşyüz yıl ibâdet etmişti. Kıyamet günü Allahü teâlâ, "Bu Abidin benim ihsanımla Cennete götürün!" buyurur. Abid, "Ben ihsan ile değil, yaptığım beşyüz yıllık ibâdetle Cennete girmek istiyorum." der. Allahü teâlâ emreder, hesabı görülür. Yalnız göz nimeti beşyüz yıllık ibâdetten fazla gelir. Melekler abidi Cehenneme götürürler. Abid, "Ya Rabbi beni rahmetinle, ihsanınla Cennete koy." diye duâ eder. Allahü teâlâ buyurur ki:

    "Ey kulum, seni yoktan kim yarattı? [Abid, sen yarattın, der.] Seni yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim rahmetimle mi oldu? [Abid, senin rahmetinle oldu, der.] Allahü teâlâ verdiği bazı nimetleri de sayar. Abid, "Hepsi senin rahmetinle, ihsanınla oldu" der. [T. Gafilin]

    Dil ile şükürde, Allahü teâlâdan razı olduğu ifade edilmelidir! Peygamber efendimiz, bir kimseye (Nasılsın?) buyurdu. O kimse, (İyiyim.) dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse (Elhamdülillah iyiyim.) dedi. Peygamber efendimiz, (İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun için soruyu tekrarladım.) buyurdu. (Taberânî)

    Âlimler, salihler, bir kimseyi Allaha şükrettirmek için (Nasılsın?) derlerdi. İnsan ya şükreder, ya susar veya şikayette bulunur. Allahtan şikayet etmek ise çok çirkindir. Kulun Mevlasına zillet göstermesi izzettir. Mevlayı başkasına şikayet etmesi ise zillettir. Şükür, ihsanını, iyiliği anmak suretiyle ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür. Bir grup kimse, halife Ömer bin Abdülaziz hazretlerini ziyarete geldiklerinde, içlerinden gencin birisi konuşmaya başlar. Halife, (Önce yaşlılarınız konuşsun!) buyurur. Genç, (Her iş yaşlıya verilecekse, senden daha nice yaşlılar var. Halifeliği onlara vermek gerekir.) der. Halife gence (O hâlde konuş bakalım!) der. Genç, (Biz birşey istemeye gelmedik. Üstün faziletinizi, adaletinizi duyduk. Size dilimizle teşekkür etmeye geldik. Teşekkür edip döneceğiz.) der.


    Fakiri Ziyaret

    Allah rızası için müslümanı ziyaret etmek çok sevabtır. Âlimi, fakiri ve salih akrabayı ziyaret daha çok sevabtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Zengini ziyaret eden saim ve kaim sevabı, fakiri ziyaret eden ise, fi sebilillah cihad sevabı alır, her adımı Allah yolunda atılan adıma denk olur.) [Deylemî]

    [Saim; oruçlu, Kaim; gece ibâdet eden. Fi sebilillah; Allah yolunda, Allah rızası için]

    (Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş gibi sevab alır.) [Taberânî]

    (Sıla-i rahm, kendisinden kesilen akrabasını arayıp ziyaret ve iyilik etmektir.) [Tirmizî]

    (Rızkının bol, ömrünün uzun olmasını isteyen, sıla-i rahm etsin!) [Buharî]

    (Sıla-i rahm, malı çoğaltır, ailede sevgiyi artırır ve ömrü uzatır.) [Taberânî]

    Salih akrabayı hiç olmazsa, haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir! Uzak ülkede ise mektupla, telefonla gönlünü almalı, dargın ise barışmalıdır.


    Müstehcen konuşmak

    Hayâ imandandır

    Sual: Bazı kimseler, müstehcen konuşuyor. Ayıp şeyler söylüyor. İnsanların ayıplıyacağı çirkin işler yapıyor. Müslüman olan kimse, böyle şeyler yapar mı?

    Cevap: Hadika‘da buyuruluyor ki: Fuhuş, çirkin söz demektir. Haddi aşan herşeye fâhiş denir. Buradaki anlami, çirkin olan işleri, açik kelimelerle anlatmak, müstehcen, yani edebe, ahlaka aykiri, açik saçik konuşmak demektir. Abdest bozmak ve cima için kullanilan kelimeleri söylemek böyledir. Bu kelimeleri söylemek fuhuştur. Çünkü bunlari söylemek, mürüvvete ve dindarliga uygun degildir, hayâyi giderir. Bunlari anlatmak gerekince, açik olarak söylememeli, kinaye olarak söylemelidir! Edepli olan, salih olan, fuhuş söylemeye mecbur olunca, kinaye olarak söyler. Kinaye, birşeyi, açik anlamlari başka olan kelimelerle anlatmaktir. Mesela, Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, cima için lems [dokunmak] kelimesini söylemiştir. (Nisa 43)

    Hadis-i şerifte, (Fuhuş söyliyene cennet haramdır.) [Ebu Nuaym] buyuruldu.

    Dinimizde hayânın yeri çok mühimdir. Hayâsı olan, Allahü teâlâdan utandığı için günah işlemekten çekinir. İnsanlardan utanmıyan Allahtan da utanmaz. Açıktan günah işliyen, hem insanlardan, hem de Allahtan çekinmediğini gösterir. (Allahın bildiğini kuldan ne saklıyayım) demek yanlıştır. Gizli işlediği bir günahı başkalarına açıklamak doğru değildir, hayâsızlıktır. Hadis-i şerifte, (Hayâ imandan, hayâsızlık nifaktandır.) buyuruldu.

    Kabahat de gizlidir

    İnsanlardan utanarak, günahı gizlemek de hayâdandır. Günah gizlenmezse, fâsıklar bundan cesaret alır. (Falanca günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar) diyebilir. Riya olmaması için nafile ibadeti gizlemek caizdir. Onun için, (Kabahat de gizli, ibadet de gizli) denmiştir. (Hayâ elbisesine bürünenin aybı görülmez. Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca hoşlanılmayan şeylerden kaç) buyurulmuştur. Hz.Ebu Bekir, (Hayâsız kişi, halk içinde çıplak dolaşana benzer) buyurmuştur. Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayâsızlık da, imanın zayıf olduğuna alamettir. Hayâ, imanın esasındandır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Hayâ ve az konuşmak imandan, fahiş söz ve çok söz nifaktandır.) [Tirmizî]

    (Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, Kıyamette, o günahı herkesten saklar.) [Müslim]

    (Bir günaha düşen, Allahın örtüsünü, onun üzerinde bulundurmalıdır!) [Müslim]

    (Hayâ imandandır.) [Buharî]

    (Hayâ tamamıyla hayırdır.) [Buharî]

    (Hayâ, imanın nizamıdır. Nizamı bozulan şeyin, parçaları darmadağın olur.) [İbni Mace]

    (Hayâ, iffet, dile hakim olmak ve akıl imandandır. Cimrilik, fuhuş, çirkin sözlü olmak ise hayâsızlıktan ve münafıklıktandır.) [Beyhekî]

    (İman çıplaktır, süsü hayâ, elbisesi takva, sermayesi fıkıh, meyvesi ameldir.) [Deylemî]

    (Hayâ insan olsaydı, salih biri, fuhuş insan olsaydı, kötü biri olurdu.) [Taberânî]

    (Hayâsı olmıyanın dini yoktur. Hayâsız kimse Cennete giremez.) [Deylemî]

    (Hayâ ile iman bir aradadır. Biri giderse, öteki de durmaz.) [Hakim]

    (Fahiş ve çirkin sözlerden şiddetle kaçının! ) [Nesâî]

    (Mümin, ayıplamaz, lânet etmez, fahiş söz söylemez) [Tirmizî]

    (Cennet, fahiş ve çirkin söz konuşana haramdır.) [İbni Ebiddünya]

    (Allahü teâlâ, fahiş ve çirkin söz söyleyeni sevmez.) [İbni Ebiddünya]

    Hayânın iman ile, hayâsızlığın da imansızlık ile ilgisi büyüktür. Hayâsızın küfre düşmesi kolay olur. Hadis-i şerifte, (Hayânın azlığı küfürdür) (Hakim) buyuruldu. Hayâsız olan mürüvvetsiz olur. İnsanları, hayâsızların zararından sakındırmak için onların gıybetini yapmak caizdir. Hadis-i şerifte, (Hayâ örtüsünü üzerinden atanları gıybet etmek günah olmaz) (Haraiti) buyurulmaktadır.

    Kâfirler, müslümanların imanlarını yok etmek için, hayâlarını yok etmeye çalışıyorlar. Plajlarda, futbol oyunlarında, sporlarda avret yerlerinin açılmasına önderlik yapıyorlar. Fuhuş sözlere seks bilgisi diyorlar. Bu açıklıklara ve seks bilgilerine ilericilik ve faydalı bilgi diyerek gençleri hayâsız yapmak istiyorlar. Onların oyununa gelmemelidir!

    İnsanların şerefi, ilim ve edepledir.

    Sanmayınız ki şeref, mal, mülk ve nesepledir!

    Banyoda kimse yokken de, peştamalsiz yıkanmak mekruh olur. Caiz veya küçük yerde caiz olur diyen âlimler de olmuştur. Bu bakımdan peştamal ile veya dizlere kadar uzun çamaşır veya don ile yıkanmalı, omuzlarımızda bulunan meleklerden utanmalıdır. Hadis-i şerifte, (Çıplak durmaktan sakının! Hep sizinle beraber bulunan ve, yalnız cimada ve helâda ayrılan hafaza meleklerinden utanın ve onlara saygılı olun!) buyuruldu.

    Yıkanırken olduğu gibi, otururken, yatarken de Allahtan utanmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

    (Yıkanırken örtünün! Allah, hayâ sahibidir. Utanıp örtüneni sever.)

    (Avret yerlerinizi örtün! Yalnız iken de Allahü teâlâdan hayâ edin!)

    Peygamber efendimiz, yüzükoyun yatan birine, (Kalk, bu yatış, cehennem ehlinin yatışıdır) buyurdu. Yüzükoyun ve örtüsüz yatan birine de, (Bu, Allahın hiç sevmediği bir yatış şekli) buyurdu.


    Sabah kalkarken

    Erken yatıp erken kalkmaya çalışmalıdır! Özürsüz sabah vakti uyumak uygun değildir. Hadis-i şerifler de buyuruldu ki:

    (Sabah vaktindeki uyku rızka manidir.) [Beyhekî]

    (Günün evvelinde uyumak aklı azaltır, ortasında uyumak [kaylule yapmak] enbiya ve evliyanın ahlâkındandır. Gündüzün sonunda uyumak tenbelliktir.) [Şira]

    (Şu dört şeye riayet edenin kendisi ve aile efradı muhtaç duruma düşmez:

    1- Sabahtan önce kalkıp namaz kılmak,

    2- Vakit girmeden abdest almak,

    3- Ezandan önce mescide girmek,

    4- Vitir namazından sonra konuşmamak.)



    Her sabah kalkınca şunları yapmalıdır:

    1- Kalkar kalkmaz Allahü teâlâyı anmalı!

    2- Durumuna uygun şekilde giyinmeli!

    3- Abdest almalı! Hep abdestli durmaya çalışmalı!

    4- Namazı vaktinde ve noksansız kılmalı!

    5- Rızkı Allahü teâlânın verdiğine inanıp helalden talep etmeli!

    6- Allahü teâlânın taksimatına razı olmalı, verdiklerine kanaat etmeli!

    7- Allahü teâlâya tam tevekkül etmek.

    8- Allahü teâlânın takdirine razı olarak sabretmeli!

    9- Onun verdiği bütün nimetlere şükretmeli! En büyük nimet müslüman olmaktır.

    10- Helalinden kazanıp helalinden yemelidir! (T. Gafilin)

    Her sabah (Kendimin, aile efradımın rızkını helalden kazanıp, kimseye muhtaç olmamak, ibâdetlerimi uygun yapabilmek ve insanlığa hizmet edebilmek için işime gidiyorum.) diye niyet etmelidir!

    Evden çıkarken Ayet-el kürsiyi, eve girerken de İhlas-ı şerifi okumalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Kim evinden çıkarken Ayet-el kürsi okursa, yetmiş melek, evine dönünceye kadar ona duâ ile istiğfar eder.) [Ey oğul ilmihali]

    (Evinden çıkarken "Bismillah, tevekkeltü alellah, La havle vela kuvvete illa billah" diyen, tehlikelerden korunur, şeytan ondan uzaklaşır.) [Tirmizî]

    (Eve girerken İhlas suresini okuyan, yoksulluk görmez.) [Tefsir-i Kurtubi]





  2. #2
    Forum Demirbaşı Array
    Üyelik tarihi
    18.06.2007
    Yer
    Anasının Dizinin Dibinden :=)
    Yaş
    39
    Mesajlar
    10.926
    Tecrübe Puanı
    237

    Standart

    teşekkürler sağolasın...

    Takdir Ediliyorsanız Değil, Taklit Ediliyorsanız Başarmışsınız Demektir.
    Hayat öyle oyunlar oynuyor ki, nereye tutunsam düşüyorum.
    Tam da palyaçonun dediği gibi: "ağlayamadığımdan gülüyorum."
    Paul Auster


 

Benzer Konular

  1. Siirtliler-Board Kuralları
    By RoHaN in forum SİTE DUYURULARI
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 09.09.2011, 11:17
  2. Dikkat!! Yeni Forum Kuralları
    By DeRBeDeR in forum GEYİK - GIR GIR - ŞAMATA
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 30.12.2009, 00:42
  3. Aşk Kuralları
    By by_ex in forum TATLI SOHBET ODASI
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 06.01.2009, 13:52
  4. Avrupa Topluluğu Avukatlık Meslek Kuralları
    By HaYaT in forum HUKUK BÜROSU
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 08.01.2008, 17:40
  5. yeni Forum KuraLLarı :)
    By Dj_EToL_FoRT in forum GEYİK - GIR GIR - ŞAMATA
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 08.08.2007, 20:13

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •