-
Teğmen
Array
- Tecrübe Puanı
- 377
-
Teğmen
Array
- Tecrübe Puanı
- 377
ANADOLU’DA GÖÇER AŞİRETLER: KOÇERLER
Ülkemizin doğu ve güneydoğusunun sarp coğrafyası gibi, orada yaşayan insanların
yaşamı da bir o kadar çetin. Gerek coğrafya, gerek sosyal yapı ve gerekse ekonomik
nedenlerle yaşanan güçlükleri görünce, yüzlerindeki erken oluşmuş çizgilerin
nedenini anlamak hiç zor değil. Bunların temelinde ise bölgedeki feodal yapının
olduğu bilinen ama hep gözardı edilen bir gerçek. Özellikle siyasetçilerin, hep
kolayına gelmiş, fazla zahmete girmeden sadece aşiret liderleri ile görüşerek oy
potansiyelini arkalarına almak. Dolayısıyla bölgede eğitim, istihdam gibi temel
ihtiyaçlar hep ihmal edilmiş.
Yıllar önce üç buçuk yıl Tatvan’da çalışmıştım. Yakın zamanda da bir buçuk yıl
Siirt’te çalıştım. Bu bölgede doğmamış biri olarak, elli yıllık yaşamım içinde beş yıl
uzun bir süre. Her ikisinden de dönerken hâlâ devam eden dostluklarım oldu.
Tatvan’da bulunduğum sürede, fotoğraf çeken biri değildim. Siirt’te bulunduğum
sürede ise fotoğraf çektiğim için zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Bu fotoğraf
çekimleri sırasında, açık arazide, tamamen doğal ortamda, çadırlarda yaşayan ve
hayvancılık yaparak geçimlerini sağlayan aileleri (Koçerleri) gördüğümde, ilk
düşündüğüm şey onların yaşamlarını fotoğraflamaktı. Onlarla görüşmemi sağlayacak
en doğru kaynak hemen yanıbaşımdaydı. Çalıştığım hastanenin sahiplerinden biri
olan ve artık şehirde yerleşik olarak yaşayan, kendisi de Dudêran aşiret ağası bir
Koçer olan, sayın Abdurrahman Tetik, yanıma yeğeni Salih Tetik’i de katarak, beni
Botan Çayı kenarında yaşayan Soran aşiretine mensup ailelere yönlendirdi.
Burada ilk tanıştığım kişiler Kasım Baykara ve Fevzi Aksu oldu. Bu tanışmada beni ilk
etkileyen, hayatını çobanlık yaparak geçiren Kasım’ın “Bir şey ister misiniz?” diye
sorduğumda kitap istemesi olmuştu. Yaklaşık bir sene süren fotoğraf çekimleri
süresince çıkarsız dostluğunu hep hissettiğim Fevzi ise bir defasında “… biz
ömrümüzü bu şekilde dağlarda tüketiyoruz. Çocuklarımın da burada tükenmesinden
korkuyorum…” demişti.
Ülkemizin bu bölgesinde, yüzyıllardır göçebe kültürü ile yaşayan, daha önceleri kışın
Çırav Yaylası’nda, yazın ise Herekol Dağları’nda sürülerini otlatan bu aileler, yaklaşık
otuz senedir yaşanan terör nedeniyle; kışın daha sıcak iklime sahip olan Botan Çayı
civarında; yazın ise daha serin olan yüksek irtifadaki Başkale (Van) yaylalarında,
hayvancılık ve peynir üretimiyle hayatlarını kazanıyorlar. Okul çağındaki bazı
çocuklarını ise kış aylarında Eruh’daki yakınlarının yanına gönderiyorlar.
Hem feodal yapı, hem ekonomik problemler, hem de terör problemi nedeniyle zaten
zor olan yaşamları daha da zorlaşsa da, her şeye rağmen mutlu olmasını bilen bu
insanların yaşamlarını, günümüzün pek moda olan organik ürünlerine benzetiyorum.
En yakınımızdaki insanların bile hiç beklemediğimiz şekilde samimiyetsiz ya da art
niyetli olduğunu görebildiğimiz bir zamanda, yaşamları gibi duyguları da hormonsuz
ve katkısız olan bu nadir insanlarla tanışmak benim için gerçekten hayatımdaki en
güzel deneyimlerden oldu. Meraklarını, sevinçlerini, şüphelerini, korkularını veya
kızgınlıklarını hiç bir art düşünce olmadan doğrudan ifade ediyorlar.
Fotoğraf çekimlerine ilk başladığımda fotoğraf makinesini görünce korkan ve kaçan
çocuklar, utanarak yüzlerini saklayan genç kızlar ve kadınlar, tüm yaşamlarında
görmedikleri kadar çekilen bu fotoğrafları acaba ne yapacak diye düşünen delikanlılar
ve aile reislerinin, bir süre sonra; “Bugün doktor fotoğraf çekmeye gelmedi…” diye
düşündüklerini hissettim. Çocuklar oyunlarını, genç kızlar ve kadınlar beri’ye giderken
türkülerini, erkekler sofralarını ve dostluklarını paylaştılar benimle.
İşte bu paylaşımın sonucu olan ve onların yaşamlarından bir kesit sunan bu
fotoğraflar, ben onların dillerinden anlamasam da; aramızda ortak bir dil oluşturdu. Bu
fotoğrafları sizlerle paylaşmak benim için onlara teşekkür etmektir.
Onların yaşamlarının kolaylaşması için gerekli eğitim, istihdam, terörün
sonlandırılması gibi sosyal düzenlemeler; güzel Türkiye’mizi yönetenlerin görevidir.
Ömer Yağlıdere
-
SİTE KURUCUSU Array
- Tecrübe Puanı
- 10
Ömer Yağlıdere hocamız son derece önemli bir konuda çalışma yapmış ve Siirt'te bulunduğu süre içinde de bizlere çok faydalı olmuştur. Kendisine öncelikle teşekkür eder etmeyi bir borç biliyorum.
Koçerler, Siirt'in bir kesimi oluşturmakla birlikte, fotoğraflarda çok fazla detayı da görme fırsatı bulduk. Yaylalarda hayatın zorlukları, su taşıyan kadınlar, kendi aralarında oynayan minicik çocuklar, dünyanın bir sıkıntısından uzak güzel bir hayat.
Bu eşsiz fotoğraf şöleni için tekrardan Ömer hocama teşekkür ediyorum. Yolum düşerse bir gün mutlaka ziyaretine gideceğimi belirtir, çalışmalarında başarılar dilerim.
Yetkileriniz
- Konu Acma Yetkiniz Yok
- Cevap Yazma Yetkiniz Yok
- Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
- Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
-
Forum Kuralları