Osmanlı Dönemi;
Osmanlı yönetiminde, Siirt'in de içinde olduğu bölgede, belirli bir tarihe kadar kısmen özerk sayılabilecek, aşiretlerinin egemenliğinde bir çeşit derebeylik diye nitelendirilen çeşitli yönetim biçimleri oluştu. 1661 ile 1632 arasında Van eyaletine bağlı bir sancak olan Siirt, bir süre sonra Diyarbakır eyaletine dahil edildi ve bu konumunu 19.yüzyılın sonlarına kadar korudu.
Tanzimat'la birlikte Osmanlı devlet düzeninde getirilmek istenen yeni düzenlemeler, 1845'ten itibaren Diyarbakır ve Erzurum vilayetlerinde uygulamaya konulunca değişik tepkiler başladı. Çok sık ayaklanmaların başgösterdiği Diyarbakır'da yeni düzenlemeler tepki görmezken, Van'da valiye karşı isyanlar başladı. Bu arada Cizre ve Hakkari yöresinde Kürt beyi Bedirhan Bey önderliğinde başlatılan bir ayaklanma da bastırıldı.
1864'te çıkarılan Vilayet Nizamnamesi'ne göre Diyarbakır vilayetine bağlı olan Siirt sancağında Merkez'in yanısıra Pervari (Bervade) ve Garzan adlarında kazalar bulunmaktaydı. Bu konumunu l877'de Vilayet Nizamnamesi'nde de koruyan Siirt'in yanısıra Mardin ve Malatya sancakları da Diyarbakır'a bağlıydı.
1892'de Diyarbakır Vilayeti'nden ayrılarak Bitlis'e bağlanan Siirt'in bu tarihte şehre bağlı merkezin yanısıra Şirvan, Eruh, Pervari (Bervade) ve Garzan kazaları bulunmaktaydı. Aynı yılın Bitlis Salnamesi'ne göre sancağın sınırları içinde 40.393'u erkek, 35.521'I kadın olmak üzere toplam 75.914 yaşamaktaydı. Bu nüfusun 16.425'ini ise Hıristiyanlar oluşturmaktaydı. Stanford Shaw'un yaptığı çalışmaya göre Müslüman ve Hıristiyan nüfus özellikle 1885'ten sonra hızla azalmaya başlamış; bu tarihta sayıları 49.095 olan Müslüman ahali 1914'te 27.639'a, 11.971 olan Gregoryenler ise aynı tarihte 2.218'e düşmüştür.
Mütareke ve Milli Mücadele yılları;
Siirt bu yıllarda da Bitlis Vilayeti'ne bağlıydı. Merkezin dışında Eruh, Şirvan, Şırnak, Pervari ve Garzan da ayrı birer kazaydı. Ancak bu dönemde bölgede yaşanan birçok gelişme hızlı bir nüfus azalmasına yolaçtı. 1890'larda 60 bin dolayında olan nüfus Dünya Savaşı'nın başladığı 1914'te 30 binlere kadar düştü. Savaşla birlikte başlayan göçler ve 1915'teki Ermeni Tehciri nüfusu büyük ölçüde azalttı.
Siirt bu dönemde yabancı bir gücün fiili işgaline uğramadı. I.Dünya Savaşı ve Mpndros Mütarekesi'yle birlikte, Bitlis'e kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun belli kesimlerini işgal eden Ruslar, Deliklitaş civarında aralarında Şeyh Şerafeddin Aydın ile İbrahim-i Mekevi'nin bulunduğu Siirtliler tarafından direnişle karşılandı ve Siirt'e kadar girmeleri engellendi. Bu sırada Ruslar, ülkelerinde gerçekleşen devrimin de sonucunda geri çekilmek zorunda kaldı.
Milli Mücadele yıllarında ise bir İngiliz birliğinin kısa bir süre şehirde kalması dışında yabancı asker görmeyen şehir, milli harekete büyük bir destek verdi. Erzurum Kongresi'ne Siirt adına Hacı Hafız Efendi ile Cemil Bey (Aydın) katıldı. Hemen ardından, Sıvas Kongresi öncesinde Şarki Anadolu Müdafaa-I Hukuk Cemiyeti'nin Siirt şubesi kuruldu.
Bu cemiyetin kurucusu ve ilk başkanı, 12 Ocak 1920'de toplanan son dönem Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda Siirt mebusu olan Müftü Halil Hulki Bey (Aydın) üyeleri ise daha sonra Siirt Tarihi adlı kitabı yazacak olan Müftü Ömer Bey (Atalay), belediye reisi Hamit Bey, Hamza Hilmi Bey,Bekir Sıtkı Bey, Abdülkerim Bey (Nakipoğlu) idi. Halil Hulki Bey'in mebus olmasıyla başkanlığa Ömer Bey (Atalay) üyeliklere de Cemil Bey (Aydın), Şebap Bey (Özel), Muhammet Ferit Bey (Fırat), Yahya Hikmet Bey (Yavuz) ve Bilal Bey (Evin) getirildi.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Siirt ve çevresinde yerleşik olan aşiret düzeni ve bunun yarattığı ilişkiler, uzun yıllar bölgede belirli bir huzursuzluğun yaşanmasına neden oldu. Şeyh Said isyanı ise bölgede dolaylı etkiler yarattı. Pervari, Eruh, Kozluk, Sason ve Beşiri'de kimi mevzi ayaklanmalar yaşandıysa da, bunlar kolayca bastırıldı. Bununla birlikte bu dönemde sadece Siirt ve çevresi değil bölgenin bütünü ihmal edildi. Bunun sonucunda ortaya çıkan bölgesel eşitsizlik, ekonomik olarak geri kalmış yörelerin doğmasına neden oldu.
Cumhuriyet dönemi
Cumhuriyet döneminde sorunların kökenine inilmeden, kolaycı ve yukardan formüllere dayanıp, bölgede yaşayan farklı unsurların kimliğine bakılmaksızın çözümler üretilmek istenmesi; kimi zaman toplumsal, ekonomik ve kültürel sorunları hiç düşünmeden askeri ve inzibati önlemlerle yetinilmesi bütün hükümetlerin tercihi oldu.
Siirt ve çevresi uzun yıllar belirli bir istikrarın sağlandığı, sorunların fazla büyümediği ama buna karşılık ekonomik ve sosyal dengesizliğin devamlı arttığı bir bölgeydi. Bu özelliğini yıllarca korumasına rağmen son dönemde yaşanan terör sorunu ile birlikte kendini sıcak çatışmanın içinde bulan Siirt ve çevresi; umulur ki, bundan sonra sağlanacak güven ortamı içinde soruna yapılacak ciddi, bölgenin etnik ve kültürel özelliklerini dikkate alan yaklaşımlarla geçmişin hoşgörülü, karşılıklı sevgi ve güvene dayalı ortamını yeniden yaşayacak ve ekonomik gelişimini sürdürecektir.
TARIM;
Bugün Siirt ve ilçelerini kapsayan yerleşim bölgeleri, tarih boyunca genel olarak aşiretlerin yaşama alanları olduğu için tarımsal üretimde önemli bir gelişmeye sahne olmamıştır. Bu konudaki ekonomik verileri Osmanlı Devleti'nin 19.yüzyılda yayımlamış olduğu devlet ve vilayet salnameleriyle ünlü Fransız araştırmacı Vital Cuinet'in La Turquie d'Asie adlı önemli eserinde bulmaktayız.
Tarımsal üretimle ilgili olarak 1874 Diyarbekır Vilayet Salnamesi' nde o dönemde Diyarbekir'e bağlı olan Siirt sancağında, 1 350 000 kilesini (ölçek) buğdayın oluşturduğu toplam 3.060 000 kile tahıl üretildiği belirtilmektedir. Aynı salnameye göre tahıldışı tarım ürünlerinin başında kuru üzüm, kişmiş üzüm, soğan ve boyacılıkta kullanılan nar kabuğu gelmektedir. Bu dönemde kökboya üretimi ile hayvan yeni olarak kullanılan ama bugün farklı kullanım alanlarına sahip mazu da önemli gelir kaynaklarıydı.
Cuinet, özellikle 1890'larda Bıttım üretiminin yılda 150 bin okkayı bulduğuna işaret etmektedir. Aynı yıllarda Siirt ve çevresinde bağcılık da önemli bir gelir kaynağıydı. Meşhur Bineteti ve Tayfi üzümlerinden elde edilen kuru üzüm, pekmez (dibs) ve pestil (harire) ile birlikte Pervari'nin ünlü Zivzik narından yapılma nar ekşisi (habrımman) ile boyacılıkta kullanılan nar kabuğu o dönemin koşullarına göre yöre halkının hem ihiyaçlarını karşılıyor hem de önemli girdiler sağlıyordu.
Bu dönemde Siirt ve yöresinin bir diğer önemli geçim kaynağı, hayvancılık ve bundan sağlanan gelirlerdi. Tüm bu bölgede varolan aşiret yapısından dolayı koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanların oluşturduğu hayvansal üretimde peynir, öndegelen bir üründü. Özellikle çok değişik bir tadı olan Siirt Otlu Peyniri (sirike), günümüzde de benzerlerinden farklı lezzetini korumaktadır.
Bunun yanısıra aynı dönemde tiftik üretimi de önemli bir gelir kaynağıydı. 1869 Diyarbekir Salnamesi''nden alınan verilere göre, üretilen 100 bin ölçek tiftiğin 75 bin öiçeği dışarı satılmaktaydı. Tiftiğin yanısıra yapağı ve özellikle Pervari'de üretilen bal ve balmumu da yörenin sayılı gelir getirici ürünleriydi.
Cuinet, 1890'da Siirt ve yöresinde 81.273 koyun ve 79.289 keçi bulunduğunu belirtmekte ve bu konuda Garzan, Şirvan ve Eruh'un en zengin merkezlerden olduğuna işaret etmektedir. Bu konuda yaklaşık olarak aynı verileri Siirt'in daha sonra bağlandığı Bitlis'in 1892 Vilayet Salnamesi'nde de görebiliriz.


LinkBack URL
About LinkBacks





Alıntı

